Yazılarımı okuduktan sonra yorum yapmayacak olsan bile yazımın hemen altındaki "okundu" butonunu işaretle olur mu :)

31 Ekim 2014 Cuma

-Okulda Yazılan Yazı-

(Her mevsimi zamanında severim derim ya hep; şu aralar sonbahar nasıl iyi hissettiriyor beni anlatamam. Yağmurun yağması, loş ve serin hava... Bu resme bakınca da aklıma sonbahar geliyor, hani kuru dallar falan var ya :)) )
Saat 12:12 Birisi beni düşünüyor galiba :D
Dün melankolik bir yazı yazarken bugün tam zıttı neşeliyim :) Dün de yine bunun gibi bir okulda yazılan yazı yazdım ama sadece yazmakla kaldım çünkü yayınlamak istemedim. Dün akşam etüte kalmadım ve spor salonuna gittim; spor yapıp rahatladım, spor yaparken de tv deki komedi dizisini izledim bol bol güldüm. Anlayacağınız bol bol eğlendim. Eve geldiğimde zaten yorgun olduğum için uyudum ve saat 5.40 gibi kendiliğimden uyandım. Okul saatime kadar (yaklaşık 2 saat) test çözdüm. Şu son iki günde kendimdeki ani değişim beni nasıl mutlu etti anlatamam. Pek çok ders çıkardım kendime. Anlayacağınız mutluyum şuan hem de uzun zamandır olmadığım kadar :) Daha açıklayıcı bir yazı yazarım size ama şimdilik okulda olmam ve telefonda yazıyor olmam önümdeki küçük bir engel ^^
Hadi kendinize iyi bakın, kaçtım ben :)
Öyle işte :))

21 Ekim 2014 Salı

Hunharca Gülelim Lütfen :D

 (Bu adamın gülme giflerinin hastasıyım yaaa :D Nicolas Cage'in kahkahası kalp ben :D )
(Birde ne farkettim biliyor musunuz? Canım çok sıkıldığında ya da sıkıla yazdığında böyle kahkaha atınca sinirlerim düzeliyor keyfim yerine geliyor. Hatta sırf böyle boş boş güldüğüm bir arkadaşım var :D En çokta fizik dersinden önce işe yarıyor bende :D (Yeni fizikçinin dersleri biraz iç bayıcı da) )
Kaç haftadır takıntılı takıntılı hallerdeyim; bazen bir eşyaya takıyorum kafamı bazen birine bazen bir olaya. Pek kısa sürmüyor bu takıntılı hallerim ama olsun ki ben kendimi böyle de seviyorum :D
Sonracıma 2 gündür(cumartesi kursunu da sayarsak 3 gündür) okula gitmiyorum. Cumartesi düğün, dün doktora randevum vardı bugün de sanırım hastalığa randevum vardı; ceset gibi yattım bütün gün. Yarın okula gidip deneme sınavı olacağım bir de aperatif olarak hocalara hesap vereceğim gelmediğim günler için hihihi çok atraksiyonlu şu aralar hayatım sormayın gitsin. Birde hazır şu doktor randevumdan bahsetmişken: 2 ay önce romatolojiye randevu aldık(anlaşıldığı üzere randevuyu 2 ay sonraya verdiler -.-") Göz kuruluğu var ya hani bende, göz doktorum "belki romatizmal bir problemdir" dedi ve yolladı beni :D Hastanede ne oldu peki? İsmimi bulamadılar kayıtlarda :D Ağlayacaktım sinirden resmen hem okula gidemedim hem de muayene olamayacağım diye :D İsmimi Mehmet diye yazmışlar, T.C. no doğru ama isim yanlış huhohuhohuhoaağğğ :D Üstelik ben küçükken o hastanede ameliyat olmuşum yani ismimde kayıtlı hastaneye :D Birde randevu sekreteri bir çirkef çıktı, telefonda veznedeki kadınla kavga etti :D neyse güç bela sırayı aldık ve gittik doktorun yanına peki orada ne oldu? Doktor resmen pc de ki hazır sorularla bana anket doldurttu ve dedi ki "Sadece semptomlardan göz kuruluğu var. Muhtemelen bir şey çıkmayacak ama ben bir kan testi yazıyorum" dedi. Muayenehaneden çıktıktan sonra babamla verdiğimiz karar şu oldu "bu kadının yaptığı doktorluksa biz de doktorluk yapabiliriz hem de tıp okumadan" :D Hayır yapacağı 2 dakikalık dandik iş için bir de 2 ay sonraya randevu vermeleri ve benim bu saçmalık için okula gitmemiş olmam nasıl sinirimi bozuyor anlatamam.
Of şu okula gidememe olayı iyice tırlatmama neden olacak sanırım. Hayır, hocaların benim çooook yüksekler kazanacağımı beklediklerini pek sanmıyorum(ben kendimden umutlu olsam da) ama buna rağmen deli gibi hesap sormuyorlar mı arkadaş, iyice gıcık oluyorum -.-"
Neyse ben telefonumun düğün dernekle dolan hafızasını bilgisayara boşaltıp gidip test çözeyim. Görüşürüüüüüzzz~~ :)


Öyle işte :)

10 Ekim 2014 Cuma

# Sınav Günlükleri #

Sıla ile beraber karar aldık ve "Sınav Günlüğü" yazmaya karar verdik. (Sıla'nın bloğu için tık tık ) Bu günlükte; sınav sürecinde yaşadıklarımızı anlatmayı planlıyoruz. Aynı zamanda ben motive edici sözler yazmayı da düşünüyorum çünkü sonra açıp okuduğumda beni mot,ve etsin de istiyorum açıkçası :) Deneyimlerimi yazmak istiyorum özellikle çünkü bu stresli zamanda eminim pek çok deneyim elde ediyorum, edeceğim. İşte bu etkinliğimiz sayesinde de (muhtemelen ileriki zamanlarda paylaşırız yazdıklarımızı) deneyimlerimiz havada kalmamış olacak :)
Defterim Sıla'nın ki gibi el emeği olmadı maalesef ama en azından çok beğenerek aldığım ama kullanamadığım içinde dolabımda kalan defterimi değerlendirmiş oldum :) Ben de ilk sayfasını süsledim hem :D
Neyse ben günlüğümün resmini ve daha tapatazecik yazdığım ilk yazısından bir sözü de sizinle paylaşmak istiyorum :)
Not: Sınav günlüğüm hakkındaki paylaşımlarımı yukarıdaki " # Sınav Günlüğüm # "  sekmesinde bulabilirsiniz ^^ (Ayrıca okul yazıları sekemsinde de bulabilirsiniz ama yine de özel sekme açtım ben :) )
İşte defterim ^^
 Defterimin ilk sayfası:
 İlk yazımın sonuna yazdığım bir söz:

 Öyle işte :)

7 Ekim 2014 Salı

Sana Birkaç Kelime Veriyorum - Mim

Şeymacım beni mimlemiş :)) Sağol canım, nihayet yapabildim bu mimi :)
Şeyma'nın bloğu için tık tık
Ben de her zamanki gibi Sıla'yı mimliyorum. Sıla bıktıysan söyle bak bir daha mimlemem ama sen de yaz istiyorum bence bu mim tam senlik :D
Sıla'nın bloğu için tık tık
Mimimiz şöyle: Aşağıdaki kelimeleri kullanarak bir yazı ya da şiir yazacağız :) Ben tabii hikaye yazdım, şiire pek yeteneğim yoktur çünkü :D
Kelimelerimiz:
 -Pipo, yelpaze, cahil, yastık kılıfı, sakızlı muhallebi, ehliyet ve PSY

20. yüzyılın sonlarıydı, beyefendilik sıfatının giderek yok olduğu o yüzyıl. Muzaffer Bey de bu son beyefendilerdendi. Üzerinde gösterişli siyah redingotu, elinde Amerikalı denizci eski bir dostunun hediyesi PİPOSU ve süslü bastonu. 65 yaşlarındaki bu beyefendi giderek CAHİLleşen ve bir o kadarda bayağılaşan gençlerin dolup taştığı sokakta özgüvenli adımlarla yürüyordu. Her zamanki gibi sürekli kendi kendine konuşuyor, sokakta gördüğü insanlar hakkında kinayeli sözler söyleyerek kendince eğleniyordu. Kimisinin elbisesine YASTIK KILIFI, kimisinin saçına çalı diyordu. Hele yeni çıkan cep telefonunun ne kadar lüzumlu(!) bir icat olduğu hakkında da bir iki kelime geveliyordu. Gerçek Edebiyatçılar Derneği'nde arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyordu. Emekliliği başladığı zamanlarda keşfettiği bu dernek hayatta zevk aldığı nadir uğraşlarındandı; bir de yemek yapmak vardı. Eşi Seyyide Hanım'ın vefatından sonra tek başına kalınca zorla öğrenip sonra sonra arkadaşı Seyfettin Beyle eğlenceli hale getirmişti yemek yapmayı. Yolda geçerken Seyfettin Bey'in muhallebicisine uğrayıp SAKIZLI MUHALLEBİSİni de yedi ve tekrar yoluna devam etti. Derneğe gideceğinde buluşma saatinden hep bir saat erken çıkardı yola; gezinti tadında yürüyüşler yapmayı seviyordu. Bugünkü gezintili yürüyüşünü de tamamlamıştı sonunda çünkü derneğe varmıştı. İçeri girdiğinde kendini dışarıdaki nahoş insanlardan soyutlanmış ve nihayet elit bir yere varabilmiş hissetti. YELPAZEli zarif giyinmiş(yaklaşık kendi yaşlarında) hanımefendiler, kendi gibi şık giyimli beyefendiler hoşbeş ediyorlardı. Yanlarına yanaştı ve kendini hoşbeşe dahil etti. Beyefendilik, hanımefendilik sıfatlarının EHLİYET gerektirecek bir yolda olduğundan bahsediyorlardı. Tabi onlar bilmiyorlardı ama centilmenlik, beyefendilik gibi sıfatların pek çoğu ileride PSY gibi ne yaptığını şaşırmış kişilerin ağzında sakız olacaktı. Belki de bunu öngördüler o zamanın halinden ve belki de haklılardı: hanımefendilik ve beyefendilik ehliyet gerektirmeliydi...
-----
Hikayenin sonuna doğru garipleşti olay :D Mazur görün lütfen kelimeleri aynı hikayede kullanmakta çok zorlandım yav :D Ayrıca tabiki hanımefendilik ve beyefendilik olayının ehliyet gerektirdiğini düşünmüyorum ama pek ciddiye alınmadığını görüncede üzülüyorum. Bu ne laubalilik yahu v.v :D (Bunu okuyanda beni ingiliz asilzadesi sanacak :D )

Öyle işte :))