Yazılarımı okuduktan sonra yorum yapmayacak olsan bile yazımın hemen altındaki "okundu" butonunu işaretle olur mu :)

30 Eylül 2014 Salı

"I hate myself for loving you~~"


Bıktıııııım!!! Bir sürü şeyden hemde! Kulaklığımın bozuk
olması da daha da sinirimi bozuyor! Şimdi birkaç replay den sonra ders
çalışmaya gideceğim. Bana sabır ve azim dileyin lütfen, çünkü çok ihtiyacım var! Şuan deli gibi bağırmak istiyorum sadece ama biliyorsunuz komşular var onlara üzülüyorum sonra :D Tabi yine de bir kerecik olsun şu şarkıyı bağırarak söylemezsem olmaz :D Hadi kaçtım ben :)) 


Öyle işte -.-
Not: Şeyma ve Deep. Bloglarınızı
okuyacaktım ama okuyamadım. Lütfen affedin beni. Üstümde once baskı var
zaten bir de sizi okuyamadım diye kahrolmak istemiyorum :(

25 Eylül 2014 Perşembe

Kendi Çapında Bir Çemberim :P

(Kaç gündür evde bağıra bağıra şu şarkının nakaratını söylüyorum. Daha doğrusu sadece "AAAAY LOOOV RAKIN ROOOOĞĞL" deyip ağzımla gitar sesi yapabiliyorum :D ) 
(Sılacığım yakında senin başlıklarını da geçeceğim sanırım :D )
Eveet nihayet bloğun başına adamakıllı geçebildim. Şu 2 hafta bile beni öyle yıpratmış gibi hissediyorum ki bu yüzden sanki 2 hafta değil 2 aydır yazmamışım gibi hissediyorum. Bu yorgunluğuma nedenler; okuldan bazı kişiler, mevsim geçişlerinin çarpması ayrıca şu sınava hazırlanma merasimi(merasim falan değil yaa, çalışmalarımdan bahsediyorum işte :D ), ha birde son olarak başka problemler de var(sadece varlıklarından söz etmem bile yeterli...). 
Vallahi hayat yoruyor insanı. İnsanlar birbirlerinin tepesine binmekten keyif alıyor, adamakıllı konuşmak yerine gözlerle ima etmeyi seviyorlar. Gel söyle kardeşim, ima etmeye cesaretin varda konuşmaya mı yok! Töbe töbe. Bu sözüm artniyetliler için değil sadece, söylemek istedikleri olupta konuşamayanlara da gelsin -.-" Sanki sadece gözlerden ve fısıltılardan ibaret bazı insanlar...
Mevsim geçişleri öyle bir tokat attıki suratıma valla suratın halen mor(:P) :D Hastayım uleeen, iyileşemedim zaten bir türlü :D Boğazım berbat halde, öksürünce göğüs kafesim ağrıyor :( Gözlerim daha iyi durumda. Doktorumu değiştirdim ve doktorumun dediğine göre gözümdeki kuruluk hissi kuru olduğu için değilmiş, meğer alerjim varmış. O da başka bir ilaç verdi, işe yarıyor gibi :D
Üniversite sınavına hazırlanıyorum cınım ama niyeyse program oturtamadım bir türlü. Yapacağıma inanıyorum ama. Geç oldu şimdi mesela ama az daha test çözüp yatacağım. Zaten etütteydim bugün okulda test çözdüm yani :) Yine de program oturtabilsem daha iyi. Deniyorum işte ^^
Hayat yoruyor diyorum ya; gerçekten yoruyor. Ciddi anlamda kötü olduğum anlarda telkinler veriyorum kendime, birileriyle konuşuyorum ve rahatlıyorum ama yine de sanki eski mutluluğum ve gerçek gülüşüm kalmadı gibi. Ya da belki artık sahte gülmüyorum. Arasındaki ayrımı da yapamaz oldum. Sadece şundan eminim; mecbur kalmadığım sürece kesinlikle insanlara iyi davranmalıyım diye çabalamayacağım. Ne gerek var, sonuçta kimse ona iyi davrandığın için iyi davranmıyor sana öyle değil mi?
(Kolay bir yaşam için dua etme, daha zor olanına dayanmak için kuvvet dile"
 (Doğru söze ne denir :) )
Yazılarımı melankolik bitirmeyi sevmiyorum. Sadece bloğa yazmak için sakladığım kafamdakileri de buraya döktüm ve rahatladım biraz daha. Merak etmeyin, daha umut doluyum :)
 (İnsanın belli sınırları olmalı, başkaları o sınırları aşamamalı.)

Öyle işte :)

16 Eylül 2014 Salı

Şizofrenik O.o

Öncelikle(her zaman olduğu gibi :D ) neden yazamadığımı açıklayayım: Bilgisayarın başına sessiz bir şekilde bir türlü oturamadım. Sessizlik olmadan da biraz saçma yazıyorum maalesef. Her yazmaya oturacağımda ya kardeşlerimle kavga ettim(yazar burada kederli bir şekilde başını sallar) ya da ortam çok gürültülüydü. Kısaca yazamadığım süreçte olan biteni özet geçeyim ve başlıkla alakalı olan yazıma geleyim en iyisi. Okulum, 3 hafta erken açıldı ama sadece 12'ler ve 8'ler için. Bu 3 haftayı çok şükür olaysız, problemsiz geride bıraktım(tabi beni epey yıpratan bir hastalık dönemim oldu. Onun dışında) Sonra okulların asıl açılma tarihi geldi çattı. İlk gün olaysız hatta gayet güzel geçti(açın instagramımdan bakın işte :D ) Taki Çene(bkz. Okul yazılarım :D bilgisayardan yazmıyorum şuan. Yazıyı nasıl tıklanır hâle getirebileceğimi bilmiyorum :D Sekmelerimden bakıverin bir zahmet ;) ) 2. gün  aramıza tekrar katılıncaya kadar... Geometri dersinde sınıftan bir çocuk(Ona Küpe demek istiyorum, çünkü küpe takıyor :D Ayrıca pek alakalı değil ama kendisi sürekli uyuyan ama yine de derslerinde iyi olan birisidir) hocanın sorduğu sorulardan birisini çözdü. Ben de soruda bir yeri atlayıp yanlış yaptı sanarak bir soru sordum ona çözümü hakkında. Meğersem ben yanlış görmüşüm, anlattı sonra da Çene'ye dönüp bir şeyler fısıldaştılar ve dalga geçer gibi güldüler. Bende döndüm ters ters baktım çocuğa. Hayır Çene'yle çok sevmezler birbirlerini ama anlamıyorum bazen bu saçma ittifaklarını. Hayır Küpe ile bir alıp veremediğimde yok üstelik.
Tanı: Ya çok alınganım ya da şizofren -.-" 
Fena değildi bu günümde ama bir de şu ayrıntılara takılıp durmasam dadından yinmeyecek vallaa :D 
Not 1: Sanırım pek çok kişi bloğumda okul yazılarını seviyor daha çok. Alın size okul yazısı :D
Not 2: Yazıyı tabletten yazıyorum, ama kardeşim nedir bu t9 işkencesi! Eziyet yiminlen...
Not 3: Resim ve müzik ekleyemedim yazıya valla tablet özürlüsüyüm yav :S Yazı da renksiz oldu cıks sevmedim ben bu tabletten yazma işini pek. Hızlı ama niteliksiz :/ Blogger teyze bir el at şu uygulamaya. Koca Bloggersın yakışıyor mu hiç ;D

Neyseeee ben test çözmeyeeee :) Yaşasın blog yazmak :D

Öyle işte >.<

6 Eylül 2014 Cumartesi

Depresyon Saçmalığı (*Trompet Efekti* Vıtzırı Vıtzırı Vıt Vıt Vıııııt :D)


 Bloğumun şimdiye kadar ki en saçma başlığını da atmış bulunmaktayım :D
Sabah NTV'de Canım Doktor programında depresyondan bahsediyorlardı. Oldum olası depresyonun ne olduğunu merak etmişimdir. Daha önceki yazdığım bir yazımda depresyonun eşiğinde olduğumu düşünmüşlerdi ama sanmıyorum. O kadar değil. Neyse programda uzman bir psikiyatrist konuşuyordu ve konuşması bitince direk şunu düşündüm "bu doktor işinin ehli" ya da en azından psikolojiden çok iyi anladığı kesin. Düşünün sokaktasınız ve bir tanıdığınızla karşılaşıyorsunuz ama tanıdığınız size selam dahi vermiyor. Hah işte o doktor bu durumu bir sürü duygu süzgecinden geçirerek değerlendirdi. Bu durumda yaşayabileceğiniz hemen hemen bütün duyguları; öfkeden yardım etme ihtiyacına kadar. (Hayır, o doktorun reklamını yapmıyorum :D ) Şok oldum ama dinlerken, gayet açık net bir şekilde ifade edişine daha çok. Ve bu anlattığından sonra dediği şu oldu "Bakın yaşanılan olayda herhangi bir değişim yok ama bir sürü duygu yaşabilirsiniz bu olayla karşılaşınca. Yani hayatta önemli olan ne yaşadığınız değil onları nasıl değerlendirdiğinizdir." Tamamen aynı olmasa da böyle bir şey dedi(bulabilseydim bugünkü programın videosunu keşke). Doktor haklı okurlar. İnsanı depresyona sokan yaşadıkları değil bu olayların karşısında yaptığı değerlendirmedir. Yani birinin size selam vermemesini(doktorun programda yaptığı bir değerlendirme) "belki sorunları vardır ve bakmıştır ama görmemiştir beni, nasıl olduğunu sorsam mı acaba?" boyutuna getirebilirsiniz. İnsanlarının çoğu iyi niyetli insanlarla SAF diye dalga geçerler ama belkide o insanlar kendileri için en iyisini yapıyorlar. Polyanna olmak ve mutluluk oyunu oynamak gerek belki de bu dünyada. Diğer şekilde açıkçası hiç çekilmiyor yaşamak. 
Programda Robin Williams'ın intiharından da bahsettiler. Doktor Robin Williams'ın ölmeden kısa bir süre önce söylediği sözün bir yardım çağrısı olduğunu söyledi, bahsettiği söz(sözü tam hatırlayamıyorum ama): Şu dünyada en kötü şeyin yalnızlık olduğunu düşünürdüm ama en kötü şey insanı yalnızlaştıran bir kalabalığın olmasıymış. Tabi doktor bu sözden sonra depresyon tedavisi hakkında pekçok bilgi de ekledi: Depresyonun sadece haplarla tedavi edilemeyeceğini, iyi bir psikiyatristle yapılan terapilerin daha etkili olacağını söyledi. Terapi fiyatlarının pahalı olduğunu söyleyen hastalarada senelerce kullanılacak bir antideprasan fiyatının terapiden daha pahalı tuttuğunuda söylüyordu. Depresyonun sadece psikolojik olmadığını ve bazı bedensel rahatsılıkların depresyonu tetiklediğini söyledi. 
Programın sonucunuda özetli sunucu olan başka bir doktor(programı en başından itibaren izlemedim): İnsanı depresyona sokan yaşadığı olaylar değil bu olaylara verdiği tepkilerdir(yani tepkilerinizi toparlayın :D ). Eğer hastalıklarda insanın depresyona girmesini sağlıyorsa hastalıklar karşısında umutsuz olmamak gerekiyor. (Verdiği örnek)Doktora gidip fıtık olduğunuzu öğrenince "Al işte, hayatım bitti şimdi. Artık hareketimde kısıtlanıcak" demek yerine fıtık olmasına rağmen fıldır fıldır etrafta gezip dolaşan neşeli insanları düşünün çünkü diğer şekilde sadece hayatı kendinize zehir edersiniz ve iyileşeceğiniz varsada siz sürekli kendinize iyileşemeyeceğinizi telkin edeceğinizden dolayı daha da kötüleşebilir durumuz(kendi yorumlarımı da ekledim :D ) 
Böyleydi yani. Bir şeyler kattı bana bu program bu sebeple mutluyum. Ama aklıma takılan bir şey daha var. Sanatkarane olsun diye melankolik melankolik şiirler, şarkılar, kitaplar(v.s.) ne arkadaş ya! Tamam bazısı çok güzel oluyor gerçekten ama ne katıyor insanlara? İkiside ölümcül hastalığa yakalanmış iki gencin aşkı vıdıvıdıvıdıdvıdıdıdıvıdıdvıdıvdı Hayat zaten yeterince problemli ve biz buna karşın mutlu kalmaya çalışırken ekstra şeyler gerekmiyor. Ki buna rağmen bu tip şarkılarla, filmlerle de halen ilgilenebilir insanlar ama en azından onların hayal ürünü olduğunu ve içselleştirmemek gerektiğini de bilmek gerek. Kapiş! :)

Mutlu akşamlar efendim :))))
Öyle işte ^^
Edit: Polyanna'nın mutluluk oyunu kısmına bir dipnot düşme gereği hissettim. Mutluluk oyununu abartıp bütün kötü olaylara kör olmamak gerek. Önce akıl süzgecinizden geçirin zararı olabilecekler, olmayacaklar gibi. Sonra mutluluk oyununa küsmeyin aman ha :D 

2 Eylül 2014 Salı

Fındık İşi(The Nut Job) - İzlendi

Anlık mod değişimlerinde rekor kıracağım neredeyse :D Önceki yazımı çok kaleye almayabilirsiniz isterseniz :D
Başlıktaki animasyona BA-YIL-DIM!!! Harikaydı :) Bilmiyorum herkes beğenir mi ama ben çok beğendim :) Ben altyazılısını bulabildim sadece ama dublajlısını bulunca minik kardeşimle beraber tekrar izleyeceğim :) Sizde alın veletleri etrafınıza ya da nasıl isterseniz izleyin bu animasyonu :) En çok beğendiğim karakter animasyondaki bir sıçan oldu :) Filmde beğendiğim diğer bir ayrıntı ise bitişindeki klip :)
Bu yaratığı gördüğümde verdiğim tepki "ÇOK TATLIIIIAAAĞĞĞĞĞ" oldu :D

Bu da bahsettiğim bitiş klibi :) Merak eden olursa diye söylüyorum animasyonun ekibinde Korelilerde var :) Çizimleri de çok hoşuma gitti; kendine özgü :)

Böyleydi işte. Bir animasyon izleyipte modu değişebiliyormuş bir insanın :D Şimdi annemle film izleyeceğiz :) 

Öyle işte ^^

Bahanelere Sığınan Ben.

Üstünde kalem olan bu turuncu işrate basmayı sevıyorum ama yazmadığım süre boyunca o tuştan gözlerimi kaçırdım hep. Yazılarımı aklımda yazıp bitirdim hep o süre boyunca, hastalıklarla ve sinir bozukluklarıyla boğuştum ve halende boğuşmakta olduğum farklı farklı rahatsızlıklar ve sinir bozuklukları var. Bloğa hastalıklarımdan bahsetmekten ve hasta olduğumu yazmaktan sıkıldım ama öyle olduğumda ilk onu yazıyorum bloğa, sanırım bu bahanenin arkasına sığınmak kolay geliyor, bilmiyorum...
Daha önce bloğumda yazdığım bir yazımda yorumlarda bana kötü hissettiğin zamanlar neşeli şarkılar dinle denilmişti ama her seferinde benim elim slow şarkılara gidiyor ve onlarda genelde melankolik şarkılar oluyor. Var mı bildiğiniz slow ama neşeli birkaç şarkı?
Konuyla alakasız ama erkekler güçlü ve ayaklarının üstünde duran bayanları sevmiyorlar. Sevmek kelimesini genel anlamda kullanıyorum; gerek iş yaptığı bayan gerek başka durumlarda o bayan sert ve kararlıysa genelde erkekler hakkında hep aşağılayıcı konuşuyorlar hatta ellerine geçse öldüresiye dövecekler. Bayanlar mı yanlış şekilde otoritesini gösteriyor yoksa bu erkeklerin kaldıramama durumu toplumun "kadın  sözünü dinlememek" düşüncesini empoze etmesinden mi kaynaklı?
Yorgunum, halsizim şimdi de film izlemeye geçiyorum. Bildiğiniz güzel komedi filmi var mı(mümkünse abzürt sahnesi olmayan) 0 lardaki moralimi yükseltecek?
**Kızın sesi çok güzel :)